28 Temmuz 2010 Çarşamba

Bu bebek maması çocuğunuzun sağlığı için ölümcül riskler doğurabilir!

Annelik konusunda ahkam kesmem ben..
Herkesin doğruları, herkesin bildiği başkadır çünkü..
Daha da ötesi her çocuk başkadır ve kendi kitabını yazar.
O nedenle boşunadır bana kalırsa bir çocuğu hede hödö yapmanın yolları temalı kitaplar..
Bir anne için asla çiğnenemez bir kural, başka bir anne için kural bile değildir.
O yüzden ortak kuralları, kesin yasaları yoktur çocuk yetiştirmenin..
Çok severiz, önceliklerimiz vardır ve bunları harmanlayarak yetiştiririz çocuklarımızı.

Ancak ortak paydada istisnasız buluştuğumuzu düşündüğüm bir konu var benim:
Biz çocuklarımızı neyle besliyoruz?
Özenle satın alıp, itinayla temizleyip, öpe koklaya yedirdiğimizi düşündüğümüz kayısıda ne var?
Bebekken en iyisi budur diye tercih ettiğimiz o pahalı mamayla beraber ne yedirdik bebeğimize yudum yudum?

Kola içirmiyorum.
Cipsin tadını bilmez.
Hamburgeri okul gezileriyle öğrendi ve ne mutlu ki sevmedi, sadece patates kızartması yiyor ayranla beraber..
Çikolata ve şekerlemeden de uzak tutuyorum..
Ama ya içime sine sine yedirdiklerim?
Ya özene bezene ellerimle pişirdiklerim?

Etrafımda sıkça duyar oldum artık ergenliğe 8-9 yaşında giren ve bu yüzden hormonlu ilaçlar verilerek ergenliği durdurulan çocukları..
Erken gelişmelerinin tek sebebi de yedikleri yiyeceklerdeki hormonlar!
Ben, Dila 8 yaşındayken regl olsun istemiyorum..
9 yaşında göğüsleri belirginleşsin, daha 13 yaşındayken genç kız görüntüsünde olsun istemiyorum..
Çocuğumu sağlıkla ve keyifle beslediğimi düşünürken onu ellerimle zehirlemek istemiyorum..
Abarttığımı mı düşünüyorsunuz?

Bundan 4 yıl önce Bursa'da taksi dolmuşa bindim. Yaşlıca bir şoför vardı. Yolda tanıdığı bir adamı aldı yanına ve sohbete başladılar. Nasılsın iyi misin faslında şoför dedi ki:

- Geçen gün yengenle hastanelik olduk.
- Geçmiş olsun, hayırdır?
- Ya söylemesi ayıp karnıyarık pişirdi. Eve geldiğimde çok açtım. Hanım dedi ki bir saattir pişiriyorum, daha yumuşamadı patlıcan. Sabret biraz daha pişireyim. Yarım saat daha pişirdi ama yine yumuşamadı. Ben de çok açtım, dayamanamadım oturup yedik. Gece şiddetli baş ağrısı, bulantı olunca komşular götürdü hastaneye. Tahlil yaptılar, patlıcandan zehirlenmişiz. İçinde aşırı derecede hormon varmış..

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın son raporları yeniden depreştirdi en büyük korkularımdan birini..
Gördüm ki ticaretin ağır çarkları arasında eziyorlar geleceğimizi.. Hayatımızdan çalıyorlar.. Sevdiklerimizi alıyorlar bizden yavaş yavaş..

Lütfen mamanın üzerine de hasta bebek fotoları koysunlar ve desinler ki;

"Bu bebek maması çocuğunuzun sağlığı için ölümcül riskler doğurabilir."

"Dünyanın parasını ödediğiniz bu kaşar peyniri sonunuz olabilir."

"Organik sandığınız bu ceviz, ilerde hastalandığınızda soracağınız neden sorusuna cevap olabilir."

Çok sevdiğim, çok yakın bir arkadaşım İzmir'de. İsmi Cenk.. Köyde de evleri ve büyük bahçeleri var. Onunla konuşur, ondan öğrenirim zaten ne yediğimizi çoğu zaman. Diyor ki:

- Ebru bu yıl sakın üzüm yeme, Dila'ya da yedirme.
- Neden?
- Çünkü bu yıl üzüme çok hastalık vurdu ve neredeyse her gün ilaçladılar. Kullandıkları ilaç ucuz ilaç ve üzümden asla çıkmıyor. Ne yaparsan yap arındıramazsın.

Veryansın ediyorum üreticiye, diyor ki;

- Adamların da bir kabahati yok.. Tohumu, gübreyi, mazotu hesap ettiğinde bu adamların masrafı çok. Ve hepsi de aracıya ve aracının verdiği fiyata mahkum.. Oysa bu ilacın iki günde üzümü terk edeni de var ama maliyetlerini kurtarmadığı için kullanamıyorlar.

Üniversitedeyken bitirme tezim bir köyün demografik, ekonomik yapısını incelemek ve ekonomik sorunlara olası çözümler geliştirmekti. Aracı, maliyetlerinin çok altında fiyata zorladığı için o yılki biberin tamamını, sırf aracıya vermemek için dereye döktüklerini anlatmışlardı bana. Cenk haklıydı söylediklerinde.. Geçim kaynağın olan mahsulü kaç kez inat edip dereye atabilirsin ki?

Peki ne yapayım şimdi ben?

Ebru üzüm yeme, Dila'ya yedirme!
Ebru çileği evine bile sokma!
Ebru o nar ekşisi sandığın şey nar ekşisi değil!

Tamam, organik ürünler alayım o zaman.. Hani onlar babaannemin yetiştirdiği gibi ya..

Domates 5 tl/kg
Havuç 5tl/kg
Bezelye 7,5 tl/kg
Maydanoz 1,75 tl/demet
Zeytinyağı 60 tl/3 lt

Birileri kafayı yemiş!
Minicik araziler için organik tarım izni alıp kat be kat fazlasında kafasına göre üretim yapanlar çıldırmış olmalı..

Onları bilmem ama ben çıldırdım..
Cenk'le dertleştik her zamanki gibi..
Oralarda yaşayıp, ticaret amacı gütmeden bu işi yapanlardan söz ettim..
Korkularımdan..
Onların listelerini yolladım..
Tatil dönüşü artık sadece onlardan alışveriş yapmayı düşündüğümden söz ettim.
Dehşete kapıldı bu nasıl fiyatlar diye..
Organik ürün mü istiyorsun?
Al sana dedi..



Kendi gözlerinle gör, yamuk yumuk bunlar..



Öyle organik diye aldıklarına, manavda vitrinlik diye sattıklarına hiç benzemez..



Üstelik o iddia ettikleri fiyata da asla değil!

Şimdi Cenk, benim en büyük sorunlarımdan birine ilaç..
Haftada veya onbeş günde bir, kendi bahçesinde yetişen ne varsa yolluyor bize kargoyla..
Üstelik bu işi halihazırda yapanlardan çok çok uygun bir fiyata..
Şimdi bulabilirse ilaçlanmamış üzüm de yollayacak.
Kendi narları olgunlaştığında kışlık narımızı, nar ekşimizi de yollayacak Ekim-Kasım gibi..
"Anne sütünden sonra en kıymetli süt keçi sütü" dedi diye keçi peyniri yer olduk.
Kendinde olmayanı da komşu teyzelerden ediniyor,
"Kusura bakma ekmek yoğuramayacağım senin için" dediğinden beri hiç tanımadığımız komşu teyzenin pişirdiği ev ekmeğini yiyoruz biz.
Mis gibi reçellerim oradan geliyor..
Kışlık salçam babaannemin yaptığı gibi..
Ve daha neler neler..
Eğer benim gibi kaygılı bir anneyseniz,
Ya da sağlığına gerçekten dikkat eden biri..
Dilerim benim kadar şanslısınızdır aynı zamanda..


Şimdi gönül rahatlığıyla söyleyebilirim Barış Manço'yla :

29 Haziran 2010 Salı

Ayakkabı Perisi

Bir ayakkabıya aşık olmakla başladı her şey..
- ki bu hep oluyor :) -

İlki aşık olunan ayakkabının ta kendisi!
İkincisi ise hiç hesapta yokken,
Zaten ben de tam onu ararken,
Ayakkabı Perisi'nde bulduğum elbisenin hediyesi..

Caddebostan Kültür Merkezi'nin olduğu sokağın sonunda,
Giderken sağdalar :)
Bence gidin.
Ya da gitmeyin;
Hepsi bana kalsın!

22 Şubat 2010 Pazartesi

Mum Alevi ile Oynayan Kedinin Öyküsü

Bir mum yanıyordu bir evin bir odasında
O evde bir de kedi vardı.
Geceler indiğinde kendi havasında
Mum yanar, kedi de oynardı.


Mumun yandığı gecelerden birinde
Kedi oyunlarına daldı.
Oyun arayan gözlerinde
Mumun alevi yandı,
Baktı,
Mumun titrek alevinde
Oyuna çağıran bir hava vardı.


Oyunlarını büyüten kedi büyüdü
Kendi türünde çocukçasına,
Döndü dolaştı, yavaş yavaş yürüdü
Geldi mumun yanına, oyuncakçasına.
Bir baktı, bir daha, bir daha baktı
Mumun alevinin dalgalanmasına
Uzandı bir el attı.
Bıyıklarını yaktırmadan anlamayacaktı..
İlk kez gördüğü mumun yakmasına
İnanmayacaktı.


Kedi, oyunlarında büyüyordu,
Mum, üşüyordu yanmalarında.
Zaman ikili yürüyordu
Aralarında.
Bir ayrışım görünüyordu
Birinin yanmalarında
Öbürünün oynamalarında.


Kedi oyunlarında büyüyordu,
Yitirerek gitgide oyunlarını.
Mum küçülüyordu yanmalarında,
Yitirerek gitgide yakmalarını.


Oynarken büyüyen kedi yanacak,
Aydınlatırken küçülen mum yakacaktı.
Küçülen yaka yaka aydınlatacak,
Büyüyen yana yana anlayacaktı.


Bir mum yanmasından
Ve bir kedi oyunundan
Kaldı sonunda
Bir gecenin tam ortasında
Bir evin bir odasında
Göz-göze susan
İki insan.


Mum yandı bitti,
Kedi büyüdü gitti.
Oyunlar karıştı gecelerde
Suskun uykusuzluklara.


O iki insandan, sonunda
Birinin anılarında kedi,
Birinin dalmalarında mum
Kaldı gitti.


Nerede bir mum yansa şimdi,
Nerede oynasa bir kedi,
Birbirine yansıyor, karışıyor gölgeleri..
Bugün dün gibi oluyor,
Dün bugün gibi.
Mum ellerimi tırmalıyor,
Belleğimi yakıyor kedinin elleri.



Özdemir Asaf

10 Şubat 2010 Çarşamba

Değersiz İnsanlar Üzerine...






Eskiden olsa derdim ki: "Olsun, O da insan.. Aldığı nefes diğer tüm canlılara hakaret de olsa olsun, O'nu da yaratan yaradan.."
 
Ama şimdi, Ataol Behramoğlu'nun sayfalarca uzatılabilecek şiiri gibi benim de yaşadıklarımdan öğrendiğim şeyler var.
 
Herkes, sevilmeye layık değildir.
Herkes, değer vermeye layık değildir.
Herkes, karşına alıp hikayesini dinlemeye layık değildir.
 
Moğolistan'ın Türkiye'den 20.000 erkek istediği haberine dair ben ne dedim?

"2010'un güzel geçeceğini biliyordum ama bu kadarı bana da sürpriz!

Bir erkeğe 6 kadının düştüğü iddia edilen Moğolistan Türkiye'den 20.000 erkek istemiş.
Haberin detayları burada.
Ah böyle böyle kurtulacağız kızlar tek meziyeti pipileri olan adamlardan.
Gidene kadar kendilerini nimet sayan halleri de tavan yapacaktır elbette ama biz buna dayanabiliriz.
Ha gayret!"

 
 Ve bakın aslında çok haklı olduğumu gösteren  ne yorumlar geldi:
 
  bu lezbiyenler başa bela arkadaş hiç bişeye faydaları yok :):):):)

(Adsız)


ne oldu kızım zoruna mı gidiyo korkma yvrum erkeksiz kalmassın sen bulursun sende artık sağlamlar gittikden sonra bi kör topal:D

(lazkopat)


İşte tam da bunlar gibiler gidecek diye yazılmış bir yazıydı "Yaşasın Moğol Kadınları!"

İyi ailelere sahip, iyi okullarda okumuş, belli bir kültür seviyesine ve sosyal çevreye sahip hiçbir arkadaşım ne bu yazıyı, ne de bu haberi üzerlerine almadılar. Konu üzerine havada uçuşan esprilere alınmadılar. Çünkü onlar "Memlekette akıllı adam kalmadı" diye çağırılıyorlar diğer ülkelere. "Memlekette damızlık kalmadı" diye değil.

Demem o ki; memleketin cahili, aptalı elbette bitmez. Kimi gider Medine Memi'yi canlı canlı gömer. Kiminin iyi kötü okuması vardır; ama adsız, ama avam takma isimlerle boşalır buralarda yazılarımıza.

Yazının başında belirttiğim gibi herkesin kıymetli olmadığını öğrendim ben. İşim gereği ya da zorunlu diğer sebepler oluşmadıkça herkesle muhatap olmuyorum artık. Konuştuğu dili doğru düzgün yazmayı bile beceremeyenlerse ilk satırda alıyor hükmünü. Boşuna zaman ve nefes kaybı çünkü. Gereksiz..

Sadece bir defaya mahsus olmak üzere yapılmış bir açıklamadır bu.

Not: Aynı yazının altındaki yorumlardan biri, yazıya daha önce yorum yapan çok sevdiğim Eva'ya yönelik olduğu için silinmiştir. Benim bloğumda, benim yazımın altında yorumları olan kimseye hakaret edilemez.

21 Ocak 2010 Perşembe

Yaşasın Moğol Kadınları!

2010'un güzel geçeceğini biliyordum ama bu kadarı bana da sürpriz!

Bir erkeğe 6 kadının düştüğü iddia edilen Moğolistan Türkiye'den 20.000 erkek istemiş.
Haberin detayları burada.

Ah böyle böyle kurtulacağız kızlar tek meziyeti pipileri olan adamlardan.

Gidene kadar kendilerini nimet sayan halleri de tavan yapacaktır elbette ama biz buna dayanabiliriz.
Ha gayret!


LinkWithin

Related Posts with Thumbnails