31 Ekim 2009 Cumartesi

Biraz bizden...

Biliyorum ki kah oradan, kah buradan bahsedeceğim.
Aklın karışacak. Kendimi dinlerken benim de aklım karışıyor çünkü.

O yüzden kısaca anlatayım şimdi..
Henüz yolun başındayken...

Ebru ben.
Uğruna dünyayı ters yüz ettiği Kadir'in sevgilisi...
Çok yakışıklı bir oğlum var; eşimin en güzel hediyesi..
Ve bir kız da ben doğurdum tarih 06.06.06 iken; tam bir cin cadısı!

Vıcık vıcık annelik, mucuk mucuk evlilik yazıları bekleme benden.
Öyle yaşamıyorum.
Öyle yaşamamak için sonsuz bir çaba sarfediyorum hatta.
Dünyaya evlenmek, çocuk doğurmak için gelen kadından ziyade öyleymiş gibi yapan kadından nefret ediyorum çünkü ben.

Biz, hikayesi bambaşka dört kişi...
Ebru,
Kadir,
Gökhan ve Dila...

Mükemmelmiş gibi davranan herkese inat,
Aynı çatı altında,
Aynı isim altında,
Ama gülüşerek,
Ama küsüşerek,
Had safhada gürültülü bir hayatı yaşıyoruz.

Diyelim ki buraya yazmak seni de davet etmek olsun hayatımıza..

Gel içeri ne duruyorsun?



30 Ekim 2009 Cuma

esra erol'la izdivaç ya da evlen benimle veya bayıra karşı yatır beni...


Ah bir yolunu bulsam kesinlikle katılmak istediğim tek program!

Giyinsem en anne modelinden hanımkız eteğimi... Çorabım öğretmen marka olsa ve 86 numara... Aynada son gördüğüm, seksenli yılların burda kataloğundaki kapak kızına benzese mesela...

Arkada heyecanla beklesem adımın anons edilmesini ben... (öyle mi yapıyorlar?) Adımı söyledikleri an atsam kendimi piste, bir o yana bir bu yana savrulsam oynarken... Bak ben neler vaadediyorum, sende ne var dercesine bakış atsam adaylara...

Otursak artık... Birden içimdeki şuh kadın çipim yanmışçasına hanımkız olsam o sandalyede... Bunlar ne ki, bende neler var diye bakışlar atarak sorular sorsa Esra bana ve ben en idealinden nasıl da sevgiye muhtaç kız olsam... Beni sevecek, beni savuracak, bana hep öğretmen ve hep 86 numara çorap alacak adaylar gelse tek tek... 70 küsur yaşındaki amcayla orta yolu arasak... Emekli maaşını konuşsak bana aşk dolu bir hayat vaadederken... Evim nerde demişti? Hmm çok uzak...

63 yaşındaki aday çıksa sonra... Gördü ya ben nasıl oynadım, nasıl da istekli evliliğe... Kendini ispatlamak istercesine tepinerek oynasa... Arabasını sorsam var mı acaba... Ne dedi? Hmmm çok eski...

Orada genç biri olsa... Dese ki ben de talibim... Göz süzsem ben ona... Sanki Esra da göz süzüyor gibi... Yok canım daha neler... Anlatsa o çocuk... Yurt dışında doktordum dese... Şimdi döndüm, iş arıyorum, hayırlı da bir kısmet, ev kızı dese... İçim ürperse doktor talibe yalanına inanarak... Bak gördün mü, Şerife çatlar şimdi hırsından diye düşünsem doktor talibime bakarak... Evi de mi yokmuş... Hmm... Olsun, zamanla inşallah...

İçim sevinç dolsa... Dayanamayıp kendimi tekrar piste atsam... Oynasam yeniden ve bu kez sadece saçlarımı değil eteğimi de savura savura... Doktora imalı bakışlar atsam... Arada gözüm bacaklarıma takılsa... Ne iyi ettim ben bu çorabı giymekle diye düşünsem... Doktor da bacaklarıma bakıyor, demek o da beğendi... Bir kez daha göbek atarken ona doğuracağım çocukları hayal etsem artık yeterince para kazanıp alacağı evi düşleyerek... Esra hırsından çatlasa doktor onu değil de beni seçti diye... Şerife de ne kıskanacak... Sümüklü Şerife... Sidikli Şerife... Ne de çok havalandı mühendise gidince...

Mahalledeki herkes beni konuşacak... Televizyona çıktı diyecekler... Meşhur oldu diyecekler... Hülya Avşar'ı izledikleri yerden beni seyredecekler... Pişman olacak beni oğullarına istemeyen komşular...

Her şey umduğum gibi gitse... Doktor beni alsa... Parası da yokmuş... Olsun, doktor O... Kazanır para... Annesiyle oturmak da nerden çıktı şimdi? Bu ev neden bu kadar eski? Doktor neden çalışmıyor?

Şerife'ye de araba almış mühendis kocası...

...


Bunu yazalı çok olmuş başka bir platformda.
Dün bir ara tv'de bu programa denk geldim. Kıbrıs'tan bir adam vardı evlilik damarı kabarmış. Bol altınlı, bol künyeli bir amcaydı. Dedi ki;

- Ben işimi gücümü bitirince açarım tv'yi seni izlerim. Öyle müptelayım. Millet dalga geçiyo 'sen karı mısın?' diye benimle. Ama esra, hastayım sana!

Dur dur gülme.
Komik olan bu değil. Asıl malzeme Esra'ydı yine!
Hop diye sıçradı sandalyeden, işareti ve niyeti havada kapan orkestra başladı tıngırdamaya, Esra da oynamaya...

Ve yerine dönünce şöyle söyledi:

- Yanaklarım güzeeeel, dudağım güzeeel, her bi şeyim güzeeel! Seversin tabi!

Ey yumurtaya can veren Allahım..
Hani yarattığını takip edecektin?..

yaşasın cumhuriyet!



Ben susarım artık..
Daha iyisini söyleyemem çünkü...


gölköy adında bir yer varmış gelibolu'da
televizyonda gösterdiler geçen gün.
gelenek edinmiş köy halkı,
'ben kendimi bildim bileli bu böyledir'
diyor muhtar:
29 ekim’de toptan sünnet ederlermiş çocuklarını...
derken ekranda entarili bir çocuk belirdi
kirvesi tutmuş kolundan
yatırdılar bir kamp yatağına,
ardından sünnetçi olacak zat boy gösterdi
elinde bıçağıyla,
çocuk kaldırdı başını, bağırdı:
'yaşasın cumhuriyet' diye
bunun üzerine de ekran karardı

korkarım bu, sade gölköylülerin değil, umumumuzun
sade küçüklerimizin değil, büyüklerimizin de
düştüğü bir tarihsel yanılgı
çünkü sünnet değil, farzdır cumhuriyet !


Can Yücel

29 Ekim 2009 Perşembe

içmiyorsam sebebi çok!


Ben sigaradan kurtuldum!

Darısı senin de başına o kahvenin yanında sigaran da varsa eğer. İnan tüm kalbimle diledim bunu senin için...

Biliyor musun; sigarayı bırakmak, bırakamamaktan korkmaktan daha kolay. İnan daha kolay. İste yeter demeyeceğim elbette. Kendi hikayemi anlatacağım. Belki seni harekete geçirecek bir şeyler saklıdır içinde...

Bir zorunlulukla başladı her şey.
Eşim kurtulmak zorunda olandı, bense eşlik etmek zorunda kalan...
Hani yuvayı yapan dişi kuş işte..
Ben oldum bu hikayede.
Sigaradan kurtulan dişi kuş oldum ben.
Mutlu oldum ben...

Doktor dedi ki;
Çocuklar kendinize gelin! Artık kanser hastaları ölmüyor neredeyse, damar hastaları ölüyor ansızın ve çoğunlukta. Vücudunuzla dalga geçiyorsunuz, damarlarınızın ulaştığı tüm organlarınızla dalga geçiyorsunuz! Bırakın şu sigarayı...

Tamam dedik, son 10 gün!

Oysa biliyor musun ben çok severdim sigara içmeyi. Her gece terk etmek için kendime neler söylediğim ama sabah uyanınca ilk fırsatta kollarına koştuğum sevgili gibiydi sigara. İzlemem ama izlemiş kadar biliyorum; o Behlül'dü ben Bihter.. Öyle diyeyim :)

Son 10 günde çok az içtim vücudumu yoksunlukla tanıştırmak için.
Ve kaybına, yokluğuna alışamadığım dostlarımı düşündüm..
Onların yokluğuna ben alıştıysam...
Ses gelmeyen yere gittiklerinden beri bir kez duymadıysam seslerini, tek bir kez görmediysem yüzlerini...
Bir anne evladını bir daha asla göremeyerek yaşayabiliyorsa..
Yaşamak ve alışmak zorunda kalıyorsa..
Ben neye dayanamıyorum dedim.
Kızdım kendime!
Ve kurtuldum sigaradan.

Ne mi oldu?

3. saat mis gibi koktuğumu,
3. sabah hop diye kalktığımı fark ettim...
Ve cildimin pırıl pırıl parladığını. kafamın rahatladığını...
İçimi bilemem. Onu doktorlar anlatsın.

O sevgiliye dönmemek tek dileğim.

Pankart açarız ihtimalinde bile;

Ex'ten next olmaz diye :)

hoş olmayı, hoş kalmayı umarak...

ben aslında uzak bir şehri çok özlüyorum...

uğruna karada gemiler yürütülmüş şehri ilk gemiyle terk etmek istiyorum...

ve bildiklerimi herkese anlatmak...





özlediğim o uzak şehirde, o bahçede olmak istiyorum yeniden.

sabahın kör ışığında hevesle toprağa dokunmak istiyorum eskisi gibi...

bu şehrin dinmeyen uğultusuna inat, yere düşen yaprağın sesini bileyim istiyorum.



bir dostuma göre hayal hatası bu olanlar; hayal hatası yaptık biz.



madem bu şehre ve bu gürültüye mahkumum...

öyleyse ben de anlatmaya başlıyorum...

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails